Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Mart 2015 Perşembe

Gece yarısı challenge'ı !!!

Kuzenim P ' ye ithafen; bu da benim gece "challenge'im":

Saat 04:05 "annee yimik yediyy" diye sayiklayarak uykudan uyansin;
Saat 04:07 uyanma tamamen gerçekleştikten sonra bağıra bağıra ağlamaya başlasın.
Saat 04:10 hiçbir sakinleştirme çabam sonuç vermesin. "Hadi gel kucağıma küçük kurbağayı söyleyeyim,  tamam bağırma kırmızı başlıklı kızı anlatayım ister misin? Tamam onu da anlatmayayim ."
Saat 04:15: yataktan çıkıp yanıma gelsin "anne talk (kalk)" diyerek elimden tutsun karanlikta evin içinde dolaşalım.
04:17: "anneanneee" diye tuttursun. Onun odasina gidelim.  Anneannenin kiyamayip "gel benle uyu" teklifini de beğenmesin ve tekrar ağlamaya başlasın.
04:22: zorla kendime çekip sarilayim, başını sonunda omzuma koysun, sallana sallana, ope koklaya sakinleştirmeye çalışayım.
04:25: su içmek üzere mutfağa gidelim. Uykusu iyice açılmasın diye hiçbir ışığı yine açmadan mutfakta su içelim.
04:27: yatağa dönmeyi kabul etsin. Koluma sarilsin. Onun kafası benim çeneme dayali tüm masal ve şarkı isteklerini yerine getireyim.
04:40: lokumcuk uykuya dalsin, ben de "acaba kreşte yemek yerken üstüne döktü de; bu yuzden onu azarlamış olabilirler mi? Neden anne yemek yedir diye ağladı?  Ya da yeterince yiyemedi, küçük olduğundan tekrar isteyemedi ve aç aç mi öğle uykusuna yattı?  Yeterince özen gösteriyorlar mi?" Şeklinde düşüncelerle vicdan azabıyla dolayim. Bunu nasıl öğrenebilirim diye fikir yürütmeye başlayayım.  Ama tüm bu süreçte sakinligimi koruyabildigim için kendimle gurur duyuyorum, o ayri.
saat 05:00: uykum tamamen kacsin, öğlen okula gitmeden bebisin okuluna yemek saatine denk getirecek şekilde uğramaya kesin karar vereyim. saat 07:30 ' da alarmla zor uyanıp oğlumu hazirlayayim. 100 değilse de bir 90 haketmisimdir sanırım. ..

17 Mart 2015 Salı

iyi ki mi acaba??

Bir gün benim de bu aşamaya gelecegime hiç ihtimal vermezdim.  Bütün özel günler o kadar önemli ve özeldi ki; anlam üstüne anlam yüklerdim. Heyecanlanmaya  günler öncesinden başlardım. Kaybettiğim arkadaşlarımla neşeli ve eğlenceli bir planimiz mutlaka olurdu. Sadece benim değil tüm yakın arkadaşlarım için aynı durum sozkonusuydu. Eğlenceli ve bol bol gulumsemeli fotograf dolu kutlamalar yapardık.  Öyle özlüyorum ki o günleri. Sonra evlilik girince işin içine benim beklenti dolu dogumgunlerim hep havada kaldı. Uydurup bir pasta almak dışında hiçbir önemi olmayan günler haline geldi. Sozunu ettigimde de gereksiz onem verdigim soylendi. Hele ki geçen yıl ki doğumgünümde aynı evin içinde sırf ben uzuleyim diye lafi bile edilmemiş bir gün olarak geçti. Sordugumda da kutlamayi hakedecek ne yapmistim ki? Kutlama dedigim de kiytirik bir "iyi ki dogdun". Demek ki oyle dusundurmemisim dedim. Dogdugum için mutlu değil kimse. Boyle hirpalana hirpalana bu yıl, bir önceki gün kuzen, gününde de  teyzem kutladiginda hatirladigim bir güne dönüştü.  Tabi bunda anne olmanın ve bildiğin tek ve en önemli doğum gününün minik bidiginin olması da çok etkili. 
Bugün benim 32. Doğumgünüm. Iyi ki dogmus muyum bilemedim şimdi.  Ama zaten ben asıl oğlumun doğduğu gün doğdum. 

13 Mart 2015 Cuma

uyku problemi

Şikayet etmeye hiç hakkımın olmadığı bir durumla karşı karşıyayım. Daha önceki yazımda oğlumun uyku saatlerinde değişiklik yapmaya çalıştığımdan bahsetmiştim.  Gayet de başarılı olduk. Üçüncü akşam saat 21:00' de esnemeye başladı. Fakat söyle bir sorun oldu ki tahminimden ya da umdugumdan diyelim, cok daha erken uyanmaya başladı.  Mesela 06:35 ile 06:50 arasında değişen saatlerde. E haliyle bu durum beni ve annemi çok yordu.  Dördüncü akşam tamam,  dedim.  Bu işten ben zararlı çıkacağım.  Nasılsa duruma uyum sağlayabilen bir çocuk.  Kreş zamanı alışır. Ertesi akşam herzamanki uyku saatinde yatağa gittik. Yani 23:00 civarı. Oh dedim sabah en azından saat sekiz gibi kalkar. Bir de ne göreyim, benim lokumun vücudu alismasin mi? Sabah yine 06:30 da kalmasın mi? Eyvahhh dedim,  ne halt ettim ben böyle. Bir sonraki sabah da aynı şey oldu. Ve ben çocuğu erken yatirmaya alıştırayim derken, tüm düzenini ellerimle bozdum. Ve akşam 22:30 -23:00 gibi uyuyan, sabah da 06:30 ' da uyanan bir terminator elde ettim. Özetle kendim ettim kendim buldum. Zaten stres ve kosturmacadan bir gariplesmis olan suratim da gözaltlarim iyice mosmor olmaya başladı. Yakında eski fotoğraflarına bakıp daha çok iç geçirir bir hale gelecegimden eminim. 
Evimizde evlenmeden önceki yıl kuzenin düğününde çekilmiş bir fotoğrafım var çerçeveli. Taptaze bir genç kız birilerini alkışlarken gulumsemisim sonra düğün çıkışında da o fotoğrafı almışız. Sac rengim de acik renk. Simdiki gibi kahve tonlari degil. Oğluma geçenlerde annem bu fotoğrafı gösterdi. "Bebisim kim bu fotoğraftaki" dedi.  Oglum da "abbla" deyince eveet dedim. Budur.  Gerçekler daha iyi yüzüme vurulamazdi. 
Oglum dün ilk uzun şarkısını söyledi.  "Ali baba bi çift va, inek mö mö". Gurur duyuyorum onunla:) müzikal zekası oldukça iyi. Hamileyken çok şarkı söylerdim ona. Minicik bir bebek iken de aglamalarini sadece şarkı söyleyerek durdurabilirdim. Şu anda da yatmadan önce şarkı söylememi ister. Bir şarkı duyduğunda hemen dans etmeye başlar. Bu durumu eğitim hayatında avantaja dönüştürmeyi planliyorum. Bkz: Çoklu zeka. Planladiklarimi hayata geçirmeme genelde Izin vermiyor ama bakalım terzi olarak kendi sökügümü dikebilecek miyim...

11 Mart 2015 Çarşamba

ilkbahar ve acı cekenler

Ohh galiba ilkbahar gerçekten geldi. Hava acaip güzel. Ufak tefek tüm aksiliklere rağmen umutlu ruh halimi kaybetmemeye gayret gösteriyorum. Kendime zaman ayırmak,  bedenimi de ruhum gibi toparlayabilmek istiyorum ama yok çok fena saldim kendimi. Hamileliğimde tam 23 kilo aldım ben. Öncesinde günde beş kez tartilan, gramlarimin istatistiklerini tutan, bir kilo alırsam onu iki kilo olarak fazlasıyla geri veren bir -genc- kadındim. Yediklerime ve kiloma obsesif tarzda dikkat ederdim. 36 beden giyiyor olmak gurur duyduğum bir durumdu. O yüzden giyinmek de makyaj da çok zevk aldigim şeylerdi. Allah' tan evlenmeden önce kaliteli bir giysi stogum vardı.  Zira evlendikten sonra maddi olarak öyle bir duruma, öyle bir tuzağa düşürüldüm ki, maddi yardımını kabul etmek istemediğim annem emri vaki ile bana alışveriş yapar olmuştu.  Bu sayede yeni birkaç parça giysim olmuştu. Herneyse,  doğumdan sonra yaklaşık 10 ay doğum kilolarimla hayatıma devam ettim. Sonra calismaya başlamamin bir ay öncesinde beş haftada 13 kilo vererek eskisi gibi olmasa da daha bir iyi görünmeye başladım. Eski halimden sadece beş kilo fazlaydı. Ayrilik döneminde annem ve babam, oğlumu ve beni yalnız bırakmamak için Akara'ya geldikten sonra annemin güzel yemekleri, gofretle başlayıp cipsle biten aksamlar sonucu şu an görmekten korktuğum bir kilo dayım. Kiloma bilmiyorum ve tartilmiyorum ancak
 40 beden ancak oluyor. 38 giymem için geniş kalipli giysi olması gerekiyor. Ve bu halimden hic ama hiç memnun değilim :(( yazimin başına dönecek olursak kendime zaman ayirmak, spor yapmak, onun tatlı yorgunluğunu hissetmek istiyorum. Fakat çok zor. Önümüzdeki ay iki yaşını dolduran oglumu kreşe yollamak niyetindeyim.  Klinik psikolog kuzenim de iyi fikir olduğunu ve sakıncası olmadığını onaylayinca daha bir içim rahatladı. Evimizin birkaç sokak ustunde hakkında iyi şeyler duyduğum bir kreş ve anaokulu var. Belki o zaman biraz fiziksel olarak da kendimi onarmak icin firsat yaratabilirim. 
10 yaşındaki evladını "nasıl olur" denilecek türden bir kazayla kaybeden öğretmen arkadaşımız bu hafta tekrar calismaya başladı. Kadere sonsuz inanmanin insanı bu denli güçlü kilabildigine hiç bu kadar yakından şahit olmamıştım. Tabi ki çektiği acı tarifsiz.  Sözcüklerle anlatılır cinsten değil.  Insanin dusuncelerinde bile kendini onun yerine koymaktan cekindigi, alelacele aklindan kovdugu bir durum. Dün karşımda oturup kizinin okulun bahçesinde oynadığı yerleri gösterirken nasıl kahroldugunu gormek tek kelimeyle korkunçtu. Ona sadece "şu an seni teselli etmek için birseyler söylemem gerek ama soyleyecek hiçbirşey yok, sadece dinleyerek acina ortak olabilirim" dedim. Aynı çaresizligi evine ziyarete gittigimizde "uyumak istiyorum, uyursam rüyamda görürüm belki. Çok özledim çünkü ama uyuyamiyorum" dediğinde de yaşamıştım. Ve daha bir çok cümlesinde. Aynı arkadaşım yine dün ne kadar mutlu oldugunun farkinda olmadan yaşamış olduğunu, o zamanlar sacmasapan şeyleri nasıl dert ettiğini de anlatıp, nolur şu anki hayatının kıymetini bil de dedi. Çok haklı biliyorum. Bütün akşam oğlumu yüz kez kadar kucakladim. Aklımı başıma toplayacagima  dair kendime söz verdim. Bakalım ne kadar tutabilecegim...

10 Mart 2015 Salı

abimm

"Abimm" adında bir Türk filmi vizyona girmişti birkaç yıl önce. Zihinsel engelli bir adamın; adam diyeceğim çünkü başroldeki iki kişi de koca adamlar, abisine nasıl baglandığını,  nasıl onu kahramanı yaptığını anlatıyordu.  Çok sevmiştim. Çok etkileyici, hatta duygusal olarak beni yormus bir filmdi. Benim abim de benim için kahraman. Babamın yerini çoktan almış bir güçlü erkek rol-model. Babamın ciddi ve kalıcı bir rahatsızlık geçirmesinden bu yana sorumluklari ne yazık ki arttı.  Gerçi babam saglikliyken de her ne kadar iyi bir baba olmaya çalışsa da daha çok kendine dönük bir hayat sürdüğünden babamdan çok abim bana yardımcı olurdu. Mesleğinden ötürü çevresi geniştir ve her problem için arayacağı, fikir alacağı veya yardım rica edeceği yakın arkadaşları vardır. Bu da önemli bir avantaj insan hayatında. Akademik başarısı hep yüksekti.  Ders çalışmayı seven insanlar vardır ya, hani kapanıp çalışıp,  başarılı olmayı sevenlerden. Karakter olarak da belki abim olduğu için tarafsız bakamadigimdan, onun kadar dürüst bir kadın veya erkek henüz tanımadım. Benden beş yaş büyük ve bu yasina kadar bir kez bile yalan söylediğine şahit olmadım. Ben onun kadar dürüst değilim mesela. Önceleri farklı durumlar için,  pacayi kurtarmak için yalan soylemisligim  cok var. Bu da itiraf.com olsun. Ama cok uzun zamandir kimseyle beyaz bile olsa yalan soyleyecek bir durumum olmadi. Onun aile içindeki bu tutumunu iş hayatında da fazlasıyla gösterdiğinden adım gibi eminim. Şimdi de oğlumun babasını kendisine örnek almasından, rol-model onu secmesinden deliler gibi korkarken, onun da en hatta tek sevdiği erkek kişinin dayisinin olmasi benim için bir teselli. Benim problemlerimle o kadar çok uğraştı ki kendi hayatını belli dönemlerde askıya aldı.  En sinir bozucu haberleri bile o kadar da önemli değilmiş gibi bana anlatıp kendisinin durumun zorlugunu tek başına yüklendiğini farkettigimde yaşadığım üzüntü tarifsizdi. O benim çocukluk arkadaşım.  Yastıkla tekmelemece oynadığım kardeşim.  Tavla oynamak için sabırsızlıkla birbirimizi beklediğimiz oyun arkadaşım.  Genç bir kızken anne ve babama karşı özgürlüklerimi savunan abim. Arkadaşlarımın tabiriyle "ailemizin hukuk danışmanı". Annesinin bir tanecik oğlu. Kardeşinin mutsuz bir evlilik yapacagindan adı gibi emin olduğu için tüm aşamalarda bu evliliğe karşı çıkan ama o zamanki coskuyla iyi birsey yapiyormus gibi onu dikkate almayan beni uzuntuyle izleyen ve sonraki kotu zamanlarin hepsinde hep ilk aradigim kisi olan duyarlı ve öngörülü abim. Benim sacmasapan tepkilerimi daima olgunlukla karşılayan abim. Doğum Günlerimiz arasında tam bir hafta olduğu için küçükken annemle babama "dogumgunlerimiz arasinda sadece bir hafta varsa neden benden bu kadar buyuk" diye sorduğum abim. Bugün onun doğumgünü. Iyi ki doğdu.  Iyi ki onun kardeşiyim. Onun bu blogdan haberi bile yok. Belki ilerde bir gün ona bahsederim ve yazdiklarimi gorur.
Seni seviyorum abimm.

--aaabii, elimin şurası bastırinca çok aciyoo:((
-- bastırma sen de o zaman.

8 Mart 2015 Pazar

mola vermek iyidir

Nasıl güzel bir hava vardı bugün.  Nasıl insana kendini iyi hissettiriyor.  Sanki onca kötü şey yaşanmamış,  ben evlenmeden önceki umutlu benmisim, baharın gelmek üzere oluşu,  yazın yaklaşıyor olmasına heyecanlaniyormusum gibi. Sanki küçük küçük oyuklar yıllar içinde derin çukurlara dönüşüp ruhumu delik deşik etmemiş gibi.
Bugünü oğlum babasıyla geçirdi.  Haliyle koca  gün bana kaldı.  O, sabah evden çıktıktan hemen sonra biz de annemle kendimizi dışarı attık.  Benim küçük lokum yanimizdayken halledebilecegimiz işler sınırlı. Hep birşeyler ya unuttugumuz icin ya da benimki sıkılıp huysuzlandigindan yarim birakmak zorunda kaldigimizdan eksik kalıyor. Ama bugün kararlı ve planlı bir şekilde işlerimizi hallettik. Eskiden olduğu gibi sevdiğimiz bir yerde öğle yemeğimizi de telaşsız ve keyifle yedik. Hatta eve döndükten sonra hala vaktim olduğunu görünce bir saat kadar şekerleme de yaptım. Uzun zamandır böyle iyi bir gün gecirmemistim. Ruhumdaki dalgalanmalar beni çok yoruyor. Kolay şeyler yaşamadım evet, bu yüzden de sürekli bir huzur haline geçmeme sanırım biraz daha var. Iste bu yüzden de bugun bana iyi geldi. Oglum için her anne gibi yapmayacağım şey yok, canımı veririm. Ama bahsettigim gibi çok hareketli bir çocuk ve tum enerjimizi alıyor.  Yani annemi de yoruyor. Bir yandan da çalışıyor olmaktan dolayi gerçekten çok zorlandığım zamanlar oluyor. Küçük molalara doğal olarak ben de ihtiyaç duyuyorum. Bunu söylerken kendimi kötü de hissetmiyorum açıkçası.  Tüm annelerin arada sırada kendine ait birkaç saat geçirmeye ihtiyacı vardır.  Bugun de bir molaydi benim icin. 
Oğlumun uyuma saatlerini düzenlemeye çalışıyorum. Akşamları geç yatıyor benim bucur. Yani saat 23:00 bulduğu bile oluyor. Çoğunlukla benim uyku saatimi bekliyor. Ve isterse geceyarısı uyumuş olsun sabahları en geç 7:30 ' da uyanıyor.  Bir dönem sabah uykulari çok iyiydi.  Hatta saat 09:30 ' da hala uyanmayinca gidip nefesini dinlemişligim var bir keresinde. Kisa sureliydi bu durum ama. Tabi o dönem hala anne sütü alıyordu,  erken saatte emip tekrar uyuyordu. Bunun da etkisi vardı. Fakat sütten kestiğimden beri çok erken kalkıyor.  Ben de madem erken kalkıyor,  sabah geç uyanır diye uyku saatinde esneklik gostermeme artık gerek yok dedim.  Iki akşamdir saat 21.15 gibi yatağa goturuyorum. Masaldı, şarkıydı derken yaklaşık yarım saati buluyor uykuya dalması. Normalde 10 dakikada uyur aslında ama saat değişikliğinin farkında doğal olarak. Biraz direniyor bu yüzden. Ornegin bu aksam "bebegim hadi gidip uyuyalim mi artik?"  Diye sorunca bana disardan insan sesleri geldigi icin sokagi gosterip "annee hapşi (hepsi) ottuuu (oturuyor)" dedi. Yani herkes hala ayaktayken ben niye uyuyorum demek istiyor uyanık. En azindan erken  uyuyunca bana da birazcık zaman kalıyor.  Bu da iyi gelecek biliyorum. Bebeklerin, çocukların daha az yormasi ve annelerin hep enerjik kalması dileğiyle. ..

6 Mart 2015 Cuma

havuzzz




Benim güzel oğlumun en çok sevdiği ortam ne annesinin kolları, 
Ne anne annesinin yaptığı piyav- tofte ikilisini bayilarak yediği mutfak masası, 
Ne de kucağına Telefonumu veya tableti alarak  "yini pepe (yeni pepe)" izledigi koltuk.
En sevdiği yer top havuzu. Pek çok çocuk için öyledir eminim. Ama benimki adeta kendini kaybediyor. Normal ortamlarda evet çok masraflı değil ancak geçenlerde bir AVM'de 15 dakikası 40 tl gibi bir rakamla karsilasip bir de oğlumun filelere tutunup aşk dolu gözlerle o topları izleyişini görünce kıyamadim tabi. Oğlumu bu kadar mutlu eden birşeyi parayla satın alabiliyorken elimi cüzdanıma atmamak olmazdı tabi. Ama belirtmeliyim ki herhangi bir tutturmasi olmadi. Yoksa zaten izin vermezdim. Ancak bu koşullar böyle devam ederse bobregimi satmak zorunda kalabilirim. Lütfen memur anneleri de düşünün yahu... 
Benim lokum oğlumun ikinci doğumgününe tam bir ay var. Konuşmaları o kadar tatlı ki. Artık dört kelimelik cümleler kuruyor. Çizgi film izlemekten çok keyif alıyor. Benim bucur, tv ile yaklaşık 16 laylıkken tanıştı. O zamana kadar AVM lerde gördüğü koca koca ekranlara uzaylı görmüş gibi bakıyordu.  Yaşadığım sıkıntılar ve zor zamanlar nedeniyle eylül ayından bu yana yani 17. Ayının bittiginden beri eskisi kadar katı kurallar koyamadim. Belki de iyi oldu bilmiyorum ki. Şimdi ise gündüzleri ogleden Sonraları, ve akşamları yarım saatligine istediği bir çizgi filmi izlemesine  izin veriyorum. Bu da genelde pepe veya " mini mudu ( mine müge)" oluyor. Izlerken bir de coraplarini çıkarıyor,  ohh. O ciplak pogaca ayaklarini opmedigim tek bir kez bile yok. Onun icinse tam keyif yani. 
Katı kurallardansa oğlumun çürümesinden korktuğum  dişleriyle bana gülerek gördüklerini anlatması kiyaslanamayacak kadar iyi.biraz gevşemek iyidir...

5 Mart 2015 Perşembe

Olamaz mı, olabilir. .

Insanin kendi kendine verdiği zararı cümle alem biraraya gelse veremiyor, bunu anladım. Çok yordum kendimi, cok üzdüm.  Çok hirpaladim çok yaraladım.  Bunların hepsini  karşı taraftan gördüm önce.  Sonraları da o kadar çaresiz kaldım o kadar hicbirsey yapamadım ki kendi kendimi daha çok üzmeye başladım. "Benim güzel hatalarim var" isimli şarkıyı hiç söyleyemedim. Bildiğim tek şey bu kadarını gerçekten haketmedigimdi. Belki bir gün gelecek ben de yaşadıklarımı,  yasatilanlari buraya birebir yazma cesareti göstereceğim.  Ama daha değil... önce kendim şöyle bir siliklestirmeliyim. Biraz da olsa hazmedebilmeliyim. Sonra belki...
Kader teker teker yol üstündeki ugraman gereken noktaları sana gösteriyor aslında.  Isaret mi dersin, tesadüf mu sana kalmış. Oğlumun adını hem kulaga guzel geldigi ve onu guclu bir insan kilmasi icin hem de çok sevdiğim bir müzisyenden etkilenerek seçtim. Benim istediğim isimdi.  Şimdi ise oğlumla dönüp dolaşıp tekrar yerleştiğim annemin evinin apartman ismi oğlumun ismi.  Yıllarca adreslerde bu ismi kullandım ama aynı olduklarını oğlum doğduktan sonra buraya ilk gelişimizde farkettim. Şu an yeni çalışmaya başladığım okuldaki sinifimda benden önce görev yapan öğretmenin soyadı da oglumla aynı. Belki de ben fazla anlam yüklüyorumdur. Öyle olsa bile kimin umrunda... daha başka detaylar da var. Tesadüf mu? Ben kader demeyi tercih ederim...

paralel işte. ..

Ankara'daki anılarım bugünlerde çok fazla aklıma geliyor. Sanırım bir çeşit boşluğa düşme yaşıyorum bugünlerde.  Hatirladiklarim genelde arkadaşlarımla ilgili iyi günler.  Burada arkadaş açısından biraz yalnız kaldığım bir gerçek.  Orada okulda hergün sohbet edip dertlesebildigim,  hergün görme fırsatım in olduğu,  bir gün geç kalırsa telefon edip "bir sorun mu var niye gelmedin" diye soracak yakınlıkta 3 güzel arkadaşım vardı. Hala telefonlasiyoruz tabi ama yüzyüze olduğu gibi "yalnız değilim" hissi vermiyor ne yazık ki.
Ankara'da çok sevdiğim fakat çok kısa bir süre yüzyüze gorusebildigimiz arkadaşım D vardı. Daha önceki bir yazımda bahsettigim D değil.  İsimlerinin ilk harfleri aynı sadece. Halen telefonlasiyoruz fakat o şahane bir Akdeniz şehrinde tatlı oğluyla yaşamını sürdürüyor.  Onu da çok özlüyorum. Tanıdığım en tatlı ve en sakin insanlardan biri sanırım. Onunla, evliyken yaşadığımız lojmanın bahçesinde tanısmistik. Ogullarimiz arasında tam bir yaş var. O sırada benim oğlum 4.5 aylık. Onun tatlı oğlu Kerem ise yaklaşık 17 olmalı. Uzaktan öyle rahat bir hayatı varmış gibi görünüyordu ki uzun süre yaşadığım mutsuzluklardan ona hiç bahsetmedim bile. Hani benzer sorunları olanlar daha kolay dertlesir ya, o yüzden onu hiç dertlerimle bogmak istemedim. Aradan birkaç ay geçti.  Bir kış sabahi hava nasıl güneşli ve guzel anlatamam. Oglumla markete gittik. Dönüşte de parka.  Parkta arkadaşım ve oğluyla karşılaştık.  Ayaküstü sohbet ederken hiç olmadığı  bir şekilde ben o sabah yaşadığımız tartışmayı anlattım. Arkadaşım birden dokuluverdi ve "ben zaten boşandım, kısa bir süre sonra buradan ayrılıyorum" dedi. O ana kadar sorunlarimizin ne kadar benzer olduğunun farkında değildik. Uzun uzun konuştuk  dertlesir.  Hüzünlü bir veda ile ayrıldık ve onlar ankaradan ayrıldılar.  Aradan tam bir yıl ve 20 gün sonra da ben o şehirden ayrıldım. Yaşadıklarımız birbirine o kadar paralel ilerledi ki aynı şeyleri belki daha fazlasını birkaç ay arayla ben de yaşadım.  Birkaç gün önce telefonda D ile konuşurken bütün endiselerimi döktüm ona. Benden bir yıl önde gidiyor ya bana yol göstersin istedim. Onun desteğine ve iyimserligine sanırım hep ihtiyacım olacak. Yanımda kalmasını dilediği arkadaşlarımdan biri o.

--D ya, hayatlarimiz bu kadar benzerken keşke ankarada'yken daha erken tanışmış olsaydik, konuşmak için daha çok zamanımız olmuş olurdu.
--öyle deme, ya hiç tanısmamış olsaydik??
Haklı. ..