Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ekim 2015 Perşembe

Bile Bile

   
Sana bölünüyorum defalarca. Hiçbir matematik işlemi yeniden toplanmamı sağlayamiyor. Önümdeki kitabın kapağındaki kadının gözlerinde kendimi görüyorum. Tutamıyorum kendimi. Çarpılarak aglıyorum. 
    Tutuyorum sonra kalbimin elinden, başını ve sonunu bilmediğim yolculuklara çıkıyorum. Geçtiğim yerleri, aştığım ve aşamadıgım herşeyi; soyut, somut varoluşlari gösteriyorum ona. Varlığımdan pişmanlık duyup ölmeye karar veriyorum; korkakligim tutuyor, beceremiyorum. Elimde aşkım, kendime saplayamadan kalakaliyorum. Siyahlardan siyah beğeniyorum, daha karayı bulmaya çalışıyorum. Malesef bunda hiç de zorlanmiyorum. Tüm renkleri siliyorum hafızamdan. Renk duyumsamalarim sıfırlaniyor. Kırmızı, mor, mavi, yeşil sağırı oluyorum. Kulak zarımı delebilmek için elimden geleni yapıyorum. Hatta çığlıklar atarak aglıyorum. Ama... hâlâ sağlam kulaklarım. 
    Acılar içinden acı seçiyorum. Binlerce çeşidi varmış meğer. Her gün birini yaşıyorum. Doyamiyorum üzülmeye. Dozunu arttırıyorum. Her gün biraz daha, daha fazla... Ta ki bedenim ve ruhum acıyı hissetmeyecek kadar uyusana dek. Sonra yağmur yağıyor. Yağmur giyiniyorum. Her yanımda damlalar. Kendi gözlerimi görüyorum damlalarda. Yağmur damlalarinin aslında bilindiği gibi saydam ya da yarı saydam olmadığını görüyorum. Ben ne anlam yüklersem o oluyor küçük saf sular. Şekil ve anlam degistiriyorlar sürekli. Dayanamıyorum bir süre sonra, yağmur soyunuyorum. Atıyorum tüm ıslaklığı üzerimden. Gözyaşlarımla yağmur sularını karıştırıp bol tuzlu karışımlar elde ediyorum. Sonra yutuyorum onu, ne içtiğimi anlamadan. Tatsız, tutsuz birşey olduğuna inandırıyorum kendimi. Gözyaşımın tuzunu itiraf edemiyorum. Kalan karışımla da yazılar yazmak istiyorum. Ama sözcükleri bir yere oturtamiyorum kafamda. Kullanmıyorum hiç ama hiç. Bir kez olsun noktalama işaretleriyle birbirlerinden koparmiyorum. Birleşik Sözcük Krallığı kuruyorlar. Beni de başkan seçiyorlar. Ben de onların haklarını koruyorum. Var olma ve sevilme haklarını...
       Sana bölünüyorum yine. Senli ve sonlu düşler kuruyorum. Seni ölesiye seviyor ve delicesine nefret ediyorum senden. Seni önce öpüyorum, sonra sana zarar veriyorum. Ben... Şizofrenlesiyorum. Dengeye oturtamiyorum bir türlü. Çevresinde dolaniyor ama bir türlü mesafeyi sıfırlayamiyorum. Aramızda hep bir yarıçap uzaklığı kalıyor. Tutuyorum herşeyi içimde, ne varsa hapsediyorum. Müebbet cezalar veriyorum duygularıma. Nefs-i mudafaadan bile yararlanamiyorlar. Sorgusuz sualsiz atıyorum zindanlara. Hiç gün ışığı gormelerine izin vermiyorum. Orada kararıp, çürüyüp yok olmalarını bekliyorum. Sonsuza dek bozulmadan orada kalacaklarini bile bile...

28 Ekim 2015 Çarşamba

Random play mim'i

  Sonunda bizi sömestr tatiline kadar bir süre daha idare edecek tatil başladı. Birkaç gün ama eminim ki çok iyi gelecek. Gerçi her tatil günü  için  şimdiden planlamalar yapıldı. Malesef ki pek boşluğum yok ancak yine de okula gitmeyecek olmak bile benim için yeterli. 
    Pek sevgili deeptone çok ısrar edince  (!) mim yapasım geldi. Ben de random play mim'ini yapmaya karar verdim. Evet başlayalım:

1. Iyi biri misin diye sorarlarsa cevabın?
Eskiden olsa yok yahu, herkes kadar iyiyim, öyle farklı bir temiz kalplilik durumum yok derdim. Eski derken yaklaşık 1.5 - 2  yıl öncesini kastediyorum. Ama az zamanda çok kötü insanla karşılaşınca insan kendinin ne olduğunu çok daha iyi anlıyor. Empati yapınca ben hayatta böyle yapmazdim dedikçe daha iyi tanıyor kendini. Ve evet iyi bir insan olduğumu söyleyebilirim çünkü kimse için kötü bir düşünce geçmiyor aklımdan. Çakallik yapıp günü kurtarma gibi birsey de yaptığımı hiç hatırlamıyorum. Biz büyüdük ve kirlendi dünya ama bende hâlâ temiz bir yan var. Öyle de kalacak.

2. Kendini nasıl tanimlarsin?
Iyimser  diyesim geldi ama emin olamadım. Panik halinde oldukça pesimist olabiliyorum çünkü. Yine de simidin ortasındaki boşluğu değil de kendisini görebildiğime göre ... eğlenceli olduğumu düşünüyorum. Hayalperest ama gerçekleştirilebilir hayaller kuran. Cesur. Çoğu zaman da geveze bir insanım galiba ya. Insanların kafasını şişiriyor olmaktan korkuyorum bazen çünkü. 

3. Bir erkekte hoslandigin şey?
Dürüstlük. Koşulsuz, beyaz yalan bile olmayacak şekilde, tamamiyle dürüstlük. Bir de eğlenceli olacak. Aksi düşünülemez.

4. Bugün nasıl hissediyorsun? Bugün ve son birkaç gündür umutlu. Tekrar gülmeye başladım. Kahkaha bile atıyorum daha ne olsun.

5. Yaşam amacın ne?
Oğlumun mutlu bir hayat geçirmesini sağlayabilmek. Hayallerinin peşinden gidebilen, kendini de başkalarını onemsedigi kadar önemseyen, kadınlara saygılı, yabancı bile olsa koruyan kollayan  bir genç adam olarak yetişmesini sağlamak. Bir de artık kendi mutluluğumu da önemsiyorum. Kendi umutlarımin da her mevsim yeşil kalması için çabalıyorum.

6. Hayat motton ne?
Bilmemek mutluluktur. Denedim yüzde yüz çalışıyor. Hosuna gitmeyen bir konuyu ne kadar çok kurcalarsan o kadar tatsizlasiyor. Grip olmuşken internette biraz araştırma yapınca kanser oldum ben diye doktora gittiğimi biliyorum. Bir de sanırım bir miktar "One life, Live it!" olabilir. 

7. Arkadaşların senin hakkında ne düşünür?
Kimseye sormadım bugüne dek ama sanırım komik ve kötü gün dostu olduğumu düşünüyorlardir. Acil durumlarda ilk aranan olduğum çok oluyor çünkü.

8. Ailen senin hakkında ne düşünür?

Bile bile lades diyen, bilinçli olarak hatalara sürüklendiğimi düşünüyorlar bence. Hep bu yönde eleştiriler duydum bir süre çünkü. Şu an ise annem tamamen inatçı bir kadın olduğumu söylüyor. Hatta bizim ailede benim kadar inatçı kimseyi görmediğini de ekliyor. Haklı mı? Haksız değil diyelim.

9. En çok düşündüğün şey? 
Şey? Insan soyleyemiyoruz demek ki. Yoksa iki isim var aklımda. "Şey" dersek de bitirmek istediğim felsefe ve tamamlamak istediğim akademik bir çalışma. Ikisi de zihnimi 7/24 meşgul ediyor desem yeridir.

10. 2+2?
Onu bilmiyorum ama 1+1'in bazen 2 ' den fazla ettiğini düşünüyorum. Öyle bir bütünleşme düşün...

11. En iyi arkadaşın hakkında ne düşünüyorsun?
Şu an iki tane en iyi arkadaşım var. Ve ikisi de son derece samimi ve eğlenceli. Hani sohbetine doyum olmayan, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım. Ikisi de ölene dek hayatımda kalsın istiyorum.

12. Hayat hikayen nedir?

Aslına bakarsan çok iyi kurgulanmış bir öykü. Tüm karakterler en iyi şekilde yerleştirilmiş. Ve kişilik betimlemeleri çok iyi yapılmış. Giriş kısmı gayet başarılı. Maddi manevi rahat geçiririlmiş  bir bölüm. Gelişme kısmı üniversite ile başlar sanırım. Iyi arkadaşlar, kötülük yapan kimse olmamış. Kazık yeme durumlarına da pek rastlanmamış. Son dönemde ağır aksaklıklar olmuş tabi senaryo gereği ama yere kapaklandiysam bile her seferinde kalkıp dizlerimdeki tozları silkeleyip yola devam edilmiş. Halen de ediyorum. Sonuç bölümünden de umutluyum. Herşey güzel olacak. Bekle gör politikası izleyeceğiz.

13. Büyüyünce ne olmak istiyorsun?
Fotoğrafçı filozof. Bir de hep yaşlanan ama hiç büyümeyen bir homo sapiens.

14. Hoslandigin insanı görünce ne düşünürdün?
Saçlarım iyi görünüyor mu? Şaka tabi. Umarım sohbeti de eglencelidir diye düşünürüm.

15. Düğününde hangi şarkı ile dans edeceksin?
Bııızzt  geçiniz. 

Gelelim benim kimleri mimleyecegime. 
eli yüzü düzgün öğretmen kız ve de Berkay Abalı yi seçtim gitti. Hadi bakalım...






24 Ekim 2015 Cumartesi

wonderful tonight

"Renkler  içinde  en deli renktim, 
Yemin ederim ben en çok seni sevdim ..."

   Hayal kurmayı unutalı o kadar uzun zaman olmuştu ki. O kadar uzun süredir boşluğa bakıp kimseyi düşünmüyordum ki, sanırım  biraz afalladım. Umut etmeyi bile kendime ihanet olarak görüyordum. Yaşadığım onca olumsuz deneyim yüzünden kendimi öyle suçluyordum ki adeta mutlu olmayı  haram kıldım kendi kendime. Hep kötü tecrübeler,  hep bir diken üstünde oturmalar, hep temkinli davranmalar. Kendimi anlatmaya bile usenir  olmuştum. Ben yıldızları gösterdikce parmak ucuma  bakan insanlar. Hep güçlü olmaya çalışmak, hep gözyaşlarını saklamak. Küçük çocuklar gibi ağlamak için gece olmasını beklemek... Yastığa kafamı gömüp içime akittigim damlalarimin yastık kılıfinin  üzerinden buharlaşmasini  kaç gece izledim saymadim bile. Tüm bunlar insani nasıl yoruyor anlatamam. Yaşlanıyor insan. 30'lu yaşlarındaki bedenim 100 yaşındaki ruhu taşıyamaz hale geliyor. En sonunda da ammmaannn  beee diyip herseyi olduğu gibi bırakıyor. 
    Ama zaman yerinde saymıyor. Herşey gelip geçiyor. Cam kırıkları kalbimi acıtmaya mutlaka ki devam ediyor. Arkada Eric Clapton "wonderful tonight"  söylüyor. Ve ben dinlemeye kalbimin dayanamayacagini sandığım tüm  parçaları tekrar açıp  dinlemeye başlıyorum. Sağanak yağış altında kimsenin olmadığı bir sokakta avuç içlerimi gökyüzüne çevirip yüzümü yerden kaldırıyorum. Inatla gözlerimi kapatmamaya çalışıyorum. Tatlı su... gözyaşımın tuzundan sonra nasıl da iyi geliyor. Gulumsedigimi kimse görmesin istiyorum. Koskoca kadınım ya hiç yakışık almaz. Ayıplarlar  mazallah. Birinin yüzü geliyor gözümün önüne. Yüzünün tüm hatlarıyla zihnimde beliriyor. Içime  umut dolduran. Üzmeye, kırmaya ödümün koptuğu. Saçlarım islaniyor. Yağmur iyidir saçı güçlendirir. Yok o nisan yağmurları için geçerliydi sanırım. Sardığım yaralarım tekrar kanarsa diye ölesiye korkuyorum. Ama kendimi alamıyorum da yaşamaktan.   
    Yağmur devam ediyor. Artık gözlerimi hiç açamaz hale geliyorum. Saçlarım yüzüme yapışmış yürümeye devam ediyorum. Telefonu alıyorum elime. Damlalar doluşuyor ekrana. Üç kelime yazıp gönderiyorum. Gerçekten hakettiğini düşündüğüm kişiye. Şarkının son cümlesini de ben tamamlıyorum:
"Oh my  darling,
you were wonderful tonight".


Fotoğraftaki yazı da 2003 yılındaki günlüğümden alıntı. Defterin fotoğrafı yani :) herkese sevgiler.