Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Temmuz 2015 Salı

Yaz mim'i

   Evet efenim, yazlık keyfimize çok özenildigine dair pek çok mesaj aldım. Keşke hep birlikte böyle keyifli yerlerde olabilsek... Ama şunu belirtmek isterim ki bizim yazlık evde tv yok. Daha doğrusu 3-4 yıldır uydu bağlantısı bozuk  ve ortak bir kararla yenilemedik. Telefon kullanımına da ters ters bakan bir annem var. Yani yaz kış oraya gitmek demek biraz soyutlanma, biraz hayatlarimizla ilgili kafa yorma ve bolca konusarak aile ici iletisimi guclendirme mekani. Yani ayy aksam da oldu, bir bakalim neler var diyemezsiniz. Sadece sohbet ve okuma... Tv yeni yeni izlemeye başladım diyebilirim. Çünkü benim bucuru mümkün olduğunca TV'den uzak tutmaya çalıştım. Ilk 2 yıl TV'nin ne olduğunu bilmiyordu. AVM'de falan dev ekranlar görünce uzaylı görmüş gibi bakıyordu. Ziyarete gittiğimiz heryerde de benim bu düşüncemi bildiklerinden sagolsun arkadaslarim da cok anlayisli davranırlardi. Karşı çıkan ve gereksiz bulanlar da çok oldu fakat ben cok olumlu sonuçlar aldim. Yani tv'yi unutun:) Ayrica en bayildigim şey kafa dengi birkaç arkadaşla sakin bir mekanda sohbet etmek. Hiçbir aktiviteye değişmem. Arkadaşım N, Havagazi fabrikasındaki konser dizilerinin iptal edildiğini uzuntuyle söylediğinde "e tamam biz de muhabbet ederiz,  o daha eğlenceli bence" demiştim. Bu arada bizim Yasmin Levy konseri de yatmış oluyor. Doğum yaptığımdan bu yana film ve müzik dagarcigim stop tuşuna basılı olarak kaldı. Ne yazık ki... Hala eski bildiklerimle idare ediyorum. Sağlam bir müzik ve film arşivim var zira. En yakın zamanda yeni şeyler eklemek istiyorum. Ama kimbilir ne zaman firsat bulurum. 
Gelelim bu yazının nedenine...
Çok sevgili deeptone beni mimlemiş. Ben de isteği üzerine bizim bahçedeki "incirler olmadan" bu mimi zevkle cevaplıyorum:)

1. Senin için 3 kelimeyle yaz neyi ifade ediyor?
Çook eski yıllarda kiz çocuğum olursa ona vereceğim isim diye kafaya taktiğim şahane         mevsim ( 3 kelime olmadı ama söylemezsem olmaz), 3K meyveler (karpuz,  kiraz, kayısı) ve     güneş. 
2. Yaz aylarında ne sıklıkla kitap okuyorsun?
Minik oğlum dünyaya gelene kadar en gec iki günde bir, bir kitap bitirmeliyim diyerek sömürürcesine okurdum. Malum tatilim çok. Ancak son iki yıldır ancak haftada 1 kitap bitirebiliyorum. Ince ve akıcı popüler kültür kitaplarını saymazsak. Onlar daha çabuk bitiyor tabi. 
3. Yaz aylarına daha uygun olduğunu düşündüğün kitap türleri var mı?
Aslında yok. Hiç ayırt etmem. Fakat bu yazı geç kalmış olmakla birlikte Sabahattin Ali ve Yusuf Atılgan'a ayırdım. Dönüşümlü olarak okuyorum. 
4. Plajda kitap okuyanlardan misin?  Eger öyleyse en son hangi kitabı okudun?
Evveet bayılırım şezlongda kitap okumaya. Kitap okumak için soyutlanmis ortam arayanlardan değilim. Düğün boyutunda bir gürültü ortamı olmadığı sürece okuyabilirim. Şarteli kapatabiliyorum. Bir de eskiden, tüm vaktim yalnız ve sadece benimken sabah plaja gidip akşam gün batarken dönenlerdendim. Ama artık 2.5 yasinda küçük bir oglum var ve su an plajdaki önceliğim onun güvenliği ve eğlencesi olduğundan bir süre daha bu zevkten mahrum kalacağım gibi görünüyor. Plajda son okuduğum ise uc yil once Kuzey Kıbrıs' ta John Verdon "Gözlerini Sımsıkı Kapat" serisi. 
5. Senin için yaz mevsimi hangi renktir?
Beyaz elbette ki. Bronz tene en çok yakışan renk.

Benim mimlemek istediğim tek kişi eli yüzü düzgün öğretmen kız Hadi bakalım Tuba:)

27 Temmuz 2015 Pazartesi

yazz

Birkaç gün önce bir arkadaşım tatilin nasıl gittiğini sorduğunda ona günleri karıştırma eşiğini geçtiğimi söylemiştim. Aynen de öyle. Malum biz öğretmenler yılda 6 ay tatil yapıp (!) Yatarak maaş aldigimiz için bir yerden sonra hangi günde olduğumuzu kestirmek için birkaç saniye düşünmek zorunda kalıyoruz. Bu eşik bende hemen hemen temmuz sonlarına denk gelir daima. Ve hep derim ki "İlkokula başladığım günden bu yana hep okuldayim."
Şu ara benim bucur le en büyük zevkimiz birlikte kitap okumak. Kitap dediysem boyama kitabının resimlerini incelemek, bitmeyen sorular sormak veya resimli masal kitabının resimlerine bakıp kendi kendine hikâye anlatıp bana onaylatmak. Bu durum benim kitap okuyup onun oyuncaklarla oynaması durumuna geçebiliyor. Yazlık evimizin kocaman bir bahçesi var ve orada onu daha özgür birakabiliyorum haliyle. Kirlenme konusunda da aynı şekilde. Hele ki kedi köpek kardeşliğimiz yine had safhada. Arkadaşıma bembeyaz bir kediyle yanyana oturmuş fotoğrafını yolladigimda "kedi heykeli mi o, nasıl öyle yakın oynayabiliyorlar" demişti. Ana oğul denize olan sevgimiz zaten bir başka. Sonuc olarak ufak tefek sıkıntıları saymazsak son 5 yılın en rahat tatilini geçirdiğimi söyleyebilirim. Ben de azıcık da olsa kendimi dinleyebiliyorum. Uyku saatlerinde özellikle. Yoksa günün diğer saatlerinde full mesai. Benim bucurun baya çenesi düşük. Sürekli sorular. Bazen başımdan savmak için gecistiriyorum. O zaman da herşeyin farkında ve "annecim duy beni!" diyor. Kiyamiyorum elbette. Soru-cevap tekniğiyle bir süre daha boğuşmam gerekecek sanırım. Ama olsun sağlıklıyız ya...
Sonradan not: ilk satırda "bir arkadaşım" diyerek bahsettigim arkadaşım Demir Bey  e de sevgilerimi sunuyorum:)

22 Temmuz 2015 Çarşamba

içerde çocuk var

Bayram tam da düşündüğüm gibi oldu. Benim bucurun duygusal açlığını kapatmak için ekstra eğlencelerle dolu bir bayram geçirdik. Ben zaten hali hazirda tatilde olduğumdan tatil bakımından pek birsey değişmedi tabi ama bayram ruhu ayrı bir heyecanlandıriyor insanı yine de. Yukardaki kare de yine benim minigin denizle yaşadığı büyük aşkın göstergesi bir kare. Ama tüm cocuklar bu kadar şanslı olmayabiliyor. Artık ne kadar şanslıysa...
Aslında bu yazıyı yazmamın nedeni başka birşeyden bahsetmek. Hayatım boyunca belli donemlerde hep kendi hayatımın dışında birilerinin hayatını da düzeltmek, insanlara bu konuda yardımcı olmak adına somut bir gayret içinde oldum. Ki herkesin boyle olmasi gerektigini dusunenlerdenim. İlk olarak üniversitede TOG için gönüllü çalıştım. Maddi yardımda bulunacak durumda değildim bu nedenle de öğrenci halimle gönüllü olarak birseyler yapmaya çalıştım. Sonra birgün yanımdaki başka bir arkadaşla afiş asma konusu yüzünden tartışınca o gün tüm çalışmalarımı bıraktım. Zaten hiç grilerim olmadı. Siyahların ve beyazlarin arasında gidip geldim. Herneyse; Toplum Gönüllüleri için çalışmayı bırakınca boş durmadım tabi. Daha sonraki zamanlarda da "Sesli Kitap Gönüllüleri" için çalıştım. Bunun mantığı da görme özürlüler için internet ortamında kitap okuyup bu kaydı siteye yüklemek seklindeydi. Araya başka başka çalışmalar da girdi. Köy okullarindaki öğrencilere kardes okullar bulup kırtasiye, oyuncak ve giysi yardımı da yaptık çok fazla. Çocukların en çok beklediği şey oyuncakti elbette ki. Simdi de baska bir yardim organizasyonu kesfettim. Cezaevinde annesiyle birlikte mahkumiyet yasayan cocuklar icin anaokulu yapma projesi. Bu cocuklarin hicbir gunahi yok. Anneleri evet suclu olabilir, suc islemeye mecbur kalmis da olabilir fakat onlarin hic ama hic sucu yok. En aciklisi da bu cocuklar 6 yaşına kadar anneleri ile kalıyorlar, sonrasında sahiplenecek bir akraba vs yoksa Sosyal Hizmetler devreye giriyor. Iste 6 yaşına kadar cezaevinde kalan bu cocuklar kısıtlı süreler için anaokuluna gidiyorlar fakat tekrar demir parmakliklar arasına dönüyorlar. Bu projeyle cezaevi bünyesinde, bu cocuklar icin okullar yapilmasi hayali var. Bence www.icerdecocukvar.com adresinden bir inceleyin derim. Blogumun takipçi sayısı çok değil, zira benim de takip ettigim blog sayisi az fakat pek cok blogu okuyorum. Ancak istatistiklerden günlük okunma sayısının oldukça fazla olduğunu görüyorum. Buraya baktiktan sonra yukardaki siteye bir göz gezdirseniz? :) ayrıca bu röportaj da bu hafta yayınlandı. En azından bunu okumak size fikir verecektir.

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Yaşasın bayram :)


Geçen yıl bu zamanlar hayatımın rotası bambaşka bir yöne kaymaya başlamıştı. Ha bu beklenmedik bir durum muydu?  Aksine uzun zamandır benim de kendimden beklediğim bir karardı. Zira bir insan eşinden evet vazgecebilir ki bu durumu hem kendimde hem karşı tarafta fazlasıyla gördüm. Ancaak,  600 km yol gelip 15 aylık minigi görmeden kendinden beter aile bireyleriyle bir 600 km daha yapıp bana cehennem olan o şehre dönmenin asla ama asla mantıklı bir açıklaması olamazdı. Yakın olduğum insanlara detaya girmeden yaşadıklarımı anlatırken söylediğim ilk cümle "ben bu dünyada cehennemi gördüm" oluyor. Evet fiziksel şiddet asla yaşamadım. Olsaydı hersey çok çok daha önce biterdi. O kadar da değil yani. Ama psikolojik olarak her türlü işkenceye maruz kaldım. Herneyse sonuçta geçen ramazan bayramında İpler tamamen koptu, kararlar verildi,  gereken sinir krizleri,  ağlama nöbetleri yaşandı. Yeniden yola koyulma gücü bulduğumda da adımlar atıldı. Sonraki altı ay kadar bir zaman zarfı ise apayrı bir yaşamdı benim için. Evimi ayırdım. Oğlumu kucağıma aldım, ailemin sonsuz yardımı ve desteği ile yeni bir sayfa açtım. Sayginligiyla tanınan aileme bunları yaşatmak çok koydu bana ama onlara da hep aynı şeyi söyledim: "Bunların olmaması için çok çabaladim,  özür dilerim. " Sonrasında dava açıp tarih beklemeler, dilekçelerde yazılmış üçüncü sınıf senaryoları okuyup sinirlenmeler,  bir yandan tek maaşla ev kirası, oğlumun bakıcı masrafı, faturalar vs... Ama dedim ya ailem maddi manevi hep yanimdaydi. Maddi olarak birsey almadım çok şükür. Bu da benim kararımdi. Bu anlamda şanslı gruptanim. Çünkü benim durumumdaki pek çok kadının yalnizlastigini biliyorum. Ağır Ceza hakimi abimin kizkardesinin adlî işlerinin peşinde koşmasi da ayrıca bir ironikti. Neyse sonuç olarak dogdugum, büyüdüğüm,  okuduğum, kpss' ye asilip ilk seferde kadrolu atanmayi başardığım şehrime geri döndüm. Arada çok numaralar gördüm. Yaşadıklarım olmasa bu Oscarlık oyunlara ikna bile olabilirdim. Yine de oğlum için tepki vermedim ve sadece izledim.
Aradan bir yıl geçti. Yine bir Ramazan Bayramı. Bu kez geçen bayram gibi değil dedim. Herşey süt liman. Kılıçlar kınlarına çoktan kondu. Ateşkes ilan edildi. Oğluma bayramliklar aldık. Dayısı ve esi süper şahane hediyelerle geldiler. Bayramın ikinci günü karar gereği oğlum babasını görecek. En güzel takımı da o güne ayırdım. Yalan değil bilerek yaptım. Maddi destekten ölümüne kaçınan insanlar görsün diye. Bunu saklayacak değilim. Hep de böyle yaptım. Dün bayramın ilk günüydü. Öğlen bir sms. Telefonla görüşmeyi reddediyorum ben, sesini duymak veya herhangi bir şekilde iletişim kurmak istemiyorum. Ondan gelen mesajları sadece okuyorum ve tabi ki çoğunlukla cevap bile vermiyorum. Herneyse sms demiştim.  "Oğlumu görmeye gelemiyorum." Bahanesiyle tabi. Yersen ... Benim aklımda ise tek bir düşünce var.  Koskoca bir yıl, onca yaşanmış yıpratici olaylar, hah tamam oğlum babasıyla "kaliteli" zaman geçiriyor artık diye sevinirken, o koca yılda hiç mi birsey değişmemiş? Yok malesef ... Üzgün muyum? Kendim için asla. Bana ne? Ama belli etmese de üzgün olduğunu bildiğim minicik bir yürek var. Bu da demek oluyor ki yaşasın ekstra eğlence, ekstra oyun parkları ve plajlar :)