Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Haziran 2015 Pazar

Bebeğime


Benim tatlı oğlum, 
Hayata tutunma sebebim, en yakın dostum ...
Bütün dualarım senin sağlığın üzerine.
Hep "Allah'ım onun sağlığı bozulacagina benimki bozulsun" diye dualar ettim.
İflah olmaz saçma vücut ağrılarımdan hiç şikayet etmedim. Oğlumun sağliğı için belki de olması gereken bu, diye düşündüm. Ama bu kez fena yaralandın. Hareketlilik ve bitmeyen merakın yüzünden kendi kendine bacağını yaktın. Benimse ruhsal ve fiziksel varlığımı ateşe verdin. Her baktığımda beni paramparça eden bu yanık geçsin diye türlü sebeklikler yaparak kremlerini sürmeye uğraşırken bu gece nasıl yaptığını anlamadan yaralı yeri sürtüp kanattin. Mini minnacik bacağından süzülen kan, benim dayanma gücümün son damlalarıymis aslında. Sonuç; kendi acısını unutup annesine sarılıp onun aglamasini durdurmaya çalışan iki yaşında bir küçük adam buldum karşımda. Sessizce kremlerini sürdüren ve "ağlama annem, bi daa yapmam" diyen bir şirinlik muskasi. 
Senin çabuk olgunlasmana sebep olduğum için beni affet bebeğim. Elimden geldiğince geç büyümen için çabalayacagim fakat hayat buna ne kadar izin verecek bilmiyorum. Bazen gerçekten dayanamıyorum. Korkarım hayatımız boyunca sen beni bu şekilde daha çook teselli edeceksin. Allah'im benim ömrümü, benim sağlığımı sana versin herşeyim... Hep bu fotoğraftaki gibi neşeli ve heyecanlı ol e mi...

26 Haziran 2015 Cuma

Kaç(a)mak

Dün akşam yine bizim kızlarla iki saatligine kaçamak günüydü. Yine evli olan iki arkadaşım eşleri ve çocukları ayarladilar, ben de benim bucuru yarı içime sinerek anneanneyle başbaşa bıraktım. Çok önceden bilet ayarlamasıni yaptigimiz Sunay Akın gösterisine gittik. Itiraf etmeliyim ki çoook bayildigim biri değil aslında. Artık değil demek daha dogru olur sanirim. Öğrencilik yıllarımda, ki; onun o parlak çıkış yaptığı zamanlara denk gelir, gösterilerine gitmisligim var. Sonra ne olduysa fazla tiyatral gelmeye başladı. Belki de amacı zaten bu tür birsey sunmak ama beni pek cezbetmemeye başladı. Hatta bir gösterisine çok yakın arkadaşımla 14 şubatta gitmiştik. Sevgilisiz olmanın hafif de olsa moral bozduğu zamanlardi ve bir nevi "hah kimin umrunda" seramonisiydi. Dün akşam ise tamamen arkadaslarla iyi vakit geçirmek için bir bahaneydi. Ve elbette ki çok iyi geldi. Okulun son zamanlarında gündüzleri bol bol vakit geçirme fırsatımız oldu tabi ama bu etkinlik ayrıca mutlu etti hepimizi.
Zor zamanlarin en ağır donemlerini atlattiktan sonra daha da hafiflemede, hayattan zevk alınabileceğini hatırlama konusunda en iyi yardimci iyi bir arkadaş. Neyse ki karşılıklı olarak ikimizin de iletişim becerisinin yüksek olmasından dolayı çok bu iyi arkadaşı kısa zamanda buldum. Hepimizde olduğu gibi onun da geçmişe dair travmatik anıları var. Belki dozu biraz fazla kaçmış olabilir. Ama öylesine güçlü ki, inanılır gibi değil. Dimdik durusunun ardında hayatın ona belli dönemlerde pek de nazik davranmamis olması yatıyor. Ama ruhunu beslemeyi öyle iyi başarmış ki, kader bile onu alt edememis. Kendine iyi bakmanin hayata atilacak en iyi kaziklardan biri oldugunun farkinda ve fıstık gibi olmasını da bence buna borçlu. Can arkadaşım N, iyi ki var,  iyi ki bencillikten uzak güzel bir ruhu var ve iyi ki yanımda. Tum kacamaklarda beraber oldugum, sevgili dert ortagim... Seni seviyorum bebek ... :))

25 Haziran 2015 Perşembe

gün gelecek

"Bak, bunları sana ben anlatmazsam kimse anlatmaz, dedi adam. Sonra hasret hasret baktı kadına. Ne olduğunu anlamadı kadın. Kafasini cevirdi. Hayalini kurduğu güzel şeyleri duslemeye devam etti."
Bazen zorlamamak gerekir kaderi. Annesinin etegini tutup çekiştiren çocuklar misali ucundan tutup cekistirmemek... Doğru anda vazgeçmeyi bilmek. Ama doğru anda. Doğru an önemli ... Yoksa insan kendi gurursuzlugundan öyle bir tiksiniyor ki bir daha kimseye yaklaşamıyor korkusundan. Abuk sabuk konuşup kendini küçük düşürebiliyor. Ya da zamanla " bunu saymam yine beklerim" insanları dolusuyor çevresine. Ne olduğunu anlamadan. 
Bazı insanlar var kendini bilmez. Tevazuya tepki olarak dünyaya gelmiş adeta. Burnu Kaf Dagi'nda. Ama yok. Umut yitirmek yok. Etrafında bu noktaya gelmeni dört gözle bekleyen insanlar Jaws dişlerini göstere göstere dolaşırken,  I-ih yok öyle yağma. 
Ben biliyorum ki, olacak. Hayatimi yoluna koymak icin deli gibi cabalamisken hicbirsey bosa gitmeyecek. Tek bir gozyasim bile... Biliyorum gun gelecek kalbim hızla çarpacak. Telefonlara heyecanla bakacağım. Eskiden oldugu gibi gercek dostlar edindiğimi farkedecegim. Du' bakalım ne zaman :)

23 Haziran 2015 Salı

yok

Benim dünyamda yalan yok,
Hikaye de,
Gerçeğe donusmeyecek hayallere yer de yok,
Artık eskisi gibi insanları kafaya takip göğsümde ağırlıklarla yaşamaya da,
Insanlardan yediğim darbelerde sendelemek de yok,
Bana neden bunları yaşatıyorsunuz diye hayıflanmak da,
Aynı tip insanlar karşıma çıktığında küfür etmek de,
Bağır çağır tartışmak da yok,
Dobra dobra "sen bana bunu yaşattın, neden?" demek de,
Eskiden yaptığım gibi yalnızlıktan korkmak da,
Insanlari kaybetmemek için sevmediğim özelliklerine rağmen onlara "katlanmak" da,
Seviyormus gibi yapmak da, 
Kaderin sillesini yemiş gibi karalar bağlamak da yok,
Önünden pijama ipi sarkip gezen tipler için canımı sıkmak da,
Affetmedigim halde affetmis gibi yapmak da yok. 
Olmayacak da ...
Çok şükür ...




16 Haziran 2015 Salı

Nasıl sıcakkk

Iki gün önce arabanın derecesi fotoğrafta gördüğünüz rakamı gösteriyordu. Fotoğraf çok kötü, hatta hareket halindeyken çektim ama gözlerim öyle bir açılmıştı ki bu anı olumsuzlestirmek istedim. Aslinda amacim da sehir disindaki bir iki arkadaşa yollayip "bak hele nasil yaniyoruz simdiden" diyerek kendimi acindirmakti. Ozensizlik icin ozru borc bilirim. Herneyse yani goruldugu uzre tamı tamına 39 derece. Evet evet derece celcius. Bildiğin temmuz sıcağı yani.ama daha haziran ortasındayiz? Ama daha bunun temmuzu, ağustosu, pastırma yazı var? Ne halt edeceğiz çok merak ediyorum. Bugün zaten kombiyi açmadan musluk suyunun sıcaklığıyla duş alma günlerinin açılışını yapmış bulunuyorum. Yandık ki ne yandık ... Karneleri verdik sonunda ama heyecanla ohh sonunda diye iple çektiğim her önemli günde olduğu gibi bu da pek ugurlu gelmedi sanırım. Berbat bir hastalık silsilesiyle karşı karşıyayım. Önce "ay usuttum biraz galiba" diye düşünürken, bir iki saat sonra ateşim yükselmeye başladı. Tabi bunun günlerce süreceğini o sırada bilmiyordum. Birkaç gün önce oğlum ateslenmisti. Ve ben onun hasta olması durumunu öyle icsellestiriyorum ki o iyileştikten birkaç gün sonra ben de hasta oluyorum. Yow yow bana bulaştırmiyor. Ben "oğlum iyileşsin hemen ben hasta olayım kabul Allah'ım" diyorum. Ve buna bağlamayi tercih ediyorum. Sonuc olarak yüksek  ateş, enfeksiyondan kapanmak üzere bir sağ göz ve şiddetli boğaz enfeksiyonu sahibi oldum. Sürünerek hareket ediyorum. Neyse ki bugün okulda İdareciler isimlerinin gereğini yerine getirip "idare" ettiler de bıraz dinlenme fırsatım oldu. Keşke hep tatil olsa. Mevsim de ilkbahar. Eskiden "yaz" hastasıydim. Çocuğuma bu adı vericem falan diyordum, öyle bi mevsim sevgisi. Ama sanirim mutlu eden şey mevsim değilmiş, o mevsime ilgili iyi anılar biriktirmis olmaktan kaynaklı bir durummus. Normal insanlar gibi sıcaktan rahatsız olup ılık mevsim sevmeye başlamam da evlendiğim yıla tekabül eder bu nedenle. Hadi tüme varıp sonucu çıkaralım şimdi:) son haftalarin en ve hatta tek "iyi şeyler de var" dedirten durumu ise üç ay önce iki yaşını doldurmus oğlumun şahane şarkılar söylüyor olması. Hatta uzun hava tadında gözlerini kapatarak yorumluyor bazılarını:) beş ya da altı şarkı söylüyor. Ve bir o kadar da renk tanıyor. Bu yaşlardaki ogrenmeye açık durumları gerçekten çok şaşırtıcı. Ama ne yazık ki çikolata sevmeye ve hatta istemeye başladı. Uzun süre onu tatlıdan uzak tuttum evet ama artık kendi damak tadı oluşmaya başladı. Ayrıca hangi çocuk çikolata sevmez ki? Benimkinin bu konuda kime çektiği gayet ortada bence. Çünkü eve şöyle bir dolap yaptirasim var :) sanirim bunu da hangi kadin istemez ki? himmmm ...
Bu arada bu kare de en bayildigim çikolatacilardan birinin duvarından. Her gittiğimde ben de istiyorum geyiği yapıyorum.

7 Haziran 2015 Pazar

ayhhh

Bu yazı, paralel bir kaderi yana yana paylaştığım sevgili arkadaşım D ' den ilham alınmış bir kafa kurcalanmasi sonucunda yazılmıştır ve yüksek doz ironi içeren cümleler barındırmaktadır. 
Allah'im bir hayatı kontrol altında tutmak nasıl zor bir iştir yahu.
Ruhsal ve bedensel olarak ayakta kalmaya çalışmak, direnmek ve bunu dikkat çekmeden yapmaya çalışmak - zira boşanmış çocuklu kadının inanilmaz cüreti konulu kısa filme ilham kaynağı olabilirim- ne kadar zormuş. Ama olmuyor değil mi? Sen koca çeneli ve torba kadar olamayan koca ağızlı toplum, beceremezsin değil mi? 
Eşinden ayrılmış ve dahi çocuklu bir kadının layigi senin gozunde ancak evli bir erkek tarafından birlikte olmaya ikna edilmek mi yani? Pardon ama insanlar ne zaman bu kadar aşağılık hale geldi? Ben o dönemi kaçırmışim da.
Boşanalı bir bucuk yıl olmuş olan arkadaşıma "ee yok mu kalp atışını hızlandıran biri?" diye sordugumda aldigim cevap bu yönde olmamalıydı.
Biliyor musun sevgili toplum, ben artık biliyorum ki hayat komple bir illuzyon. Aslında gerçekle hiç alakası olmayan durumları gercekmis gibi gösterme sanatı. Tamamiyle bir göz yanılması. Kocasıyla en son beş gün önce karşılıklı konuşabilmis kadınların whatsapp iletisine "evli, mutlu, çocuklu" yazdığı bir illuzyon. Aynı kadınların çocuğuyla ayda bir kez 5 dakika oyun oynamak için zaman ayıran kocalarini her durumda can siperane savunduğu ve babasindan ayrı büyümek zorunda kalan çocuklara "Ayy yazikk çok da küçükk" deme cüreti sergileyebildikleri bir gösteri. Gerçek mutluluğu yaşamış aileler mutlaka var ve sözüm asla onlara değil. Kıskanmam da onları. Geçmiş zamanlarda çok özenmişligim elbette var. Olmaz mı. Ama çoktan gectim o duyguları. Herşey durumu kabullenmeyi ogrenene kadardı. Bu tür şeyler artık hissetmiyorum.
Ama sen toplum; biliyor musun ki, çocuğunu yalnız büyütecek olan o anne, ruhen pek çok evliden kat kat sağlıklı? Ve biliyor musun ki senin ona bu şekilde davranmaya hiç ama hiç hakkın yok?
Hayat akıp giderken arkada fon müzikleri çalmıyor. Hepimiz sık sık vitesi boşa alıp rampadan aşağı "inşallah bişey olmaz" diyerek baş aşağı salıyoruz. Hayatlarimiz kontrolden çıkabiliyor. Bazılarımız bir "kaçış rampasi" bulup yirtarken bazılarımız içine düştüğü çamur deryasindan kurtulmak için ölesiye çabalamak zorunda kalıyoruz. Ve sen toplum;  bunu bize yapma! Ayağımızdan bizi aşağı çekmeye çalışma. Bu kadar acımasız olma e mi canim?Hayatın kime ne getireceği belli olmaz.
Ne demiş ataerkil toplumumuzda sözü geçen atalarımız; gülme komşuna, gelir başına ...