Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Kasım 2015 Pazar

öf pöf

                 
Anlık yaşıyorum her şeyi. Aniden parlayip aniden sakinleşiyorum. Yaşlanıyorum ama galiba bir türlü büyüyemiyorum. Çabalıyorum, didiniyorum ama memnun edebildiğim tek bir kişi bile olduğunu sanmıyorum. Eski uğraşlarıma dönmek istiyorum ama vakit bulamıyorum. Yine de umutluyum. Evet ailece mutsuz şeyler yaşadık üst üste. Bunda benim payım da yadsinamaz. Babamı kaybedeli yüz yıl olmuş gibi geliyor ama daha beş gün önce üçüncü ay bitti. Oğlumu mutlu ediyorum saniyorum ama öyle eften püften sorunlar çıkarıyor ki kendi kendime  neden diye sormaktan kaç bin beyin hucremi helak ettim bilmiyorum. Hani büyük olsa çocukluğuna ineyim diyeceğim de zaten küçücük.  Düşün düşün bulamıyorum. Veya sadece çocuk işte yapar diyip geçmek daha mı iyi bilmiyorum ki. Eskiden kendimi dinlemeye vakit ayirirdim. Özellikle bunun için zaman yaratırdım.  Artık pek hatta hiç yapamıyorum. Içimde birikenleri sakince bir oturup düşünemiyorum. Bu yüzden de sanki hafiften ruhumu zehirliyorum gibi geliyor. Ne yapmalı ne etmeli azıcık uzaklaşabilmeli. Hatta pek zamanı değil ama bu fotoğrafın çekildiği şehre gidebilmeli.

10 Kasım 2015 Salı

Toz duman

Bugün radyoda eskilerden bir parça denk geldi. Yaşar'dan "beni koyup gitme". Dinlemeyeli o kadar uzun zaman olmuş ki. Bir zamanlar çok severdim. Çok anlamlı gelirdi. Şimdi ise müziği insanı başka anılara daldırıyor. Vay bee neler yaşadım, türünden şeyler. Şarkının sözleri aslında pek bir manidar. "Seninle gelmeyeceğim, yine de beni koyup gitme ne olursun". Tam benim tarzım. Ben bir sey demeyeyim ama keşke gitmese. Hayatım hep öyle geçti. Çoğunlukla ben terketmis olsam da, bunun sembolik bir durum olduğunu,  asıl terkedenin insanı bırakıp gidecek duruma getiren olduğunu bir turlu anlatamadim kimseye. Tabi bir de kalanın durumunun gidenden daha zor olduğunu da düşünenlerden olduğumu da belirtmek isterim. 
Kendimle başbaşa kalmayı hep cok sevdim. Bazen istemeden bazense gönüllü olarak. Çoğunlukla hadi  "içimdeki çocuk"la biraz oynayayim iyi gelir derken, dönüp baktığımda onun  çoktaan gitmiş olduğunu gördüm. Güçlü görünmeye çalışmak en sevdiğim zaten. Hep de ya gözüme bi' şey kaçar ya da soğan çok acı çıkar. Ya da rüzgardan toz zerrecikleri gözümü yaşartır. Kimse de ustelemez. Cok iyi bahane üretirim. Sonbahar da bitti. Artık mevsim kış. Gözüme kaçacak toz duman çok olur mu bilemiyorum.  Ama şundan eminim  ki bu kış da en az geçen yıl olduğu kadar sert geçecek. 

8 Kasım 2015 Pazar

sen geçerken sahilden sessizce...

        Hayat tüm yogunlugu ve kosturmacasiyla devam ediyor. Zaten havalar da sogudu, depresif ruh halimden gecilmez artik. Aglamali, yagmurlu yazilar eklerim arada. Sağolsun Deep benim mim yapmayı ne çok sevdiğimi bildiğinden artık nerdeyse hepsine beni de ekliyor. Kendisine teşekkürü borç bilirim efenim. Bugünkü mimimiz ise deep sayesinde keşfettigim Ebrar'in tatlı blog sayfasından bir alıntı.  Bir fotoğraf seçiyoruz ve onun hissettirdiği, hatirlattigi şeyleri karaliyoruz. Benim çok sevdiğim bir iş. Eskiden fotoğraflara küçük öyküler yazardım. Tam benlik yani. Aslında daha uzun yazmak isterdim ama şimdilik idare edelim.

"Zaman alışmayı öğretir belki ama unutmayı asla...
Zamanla hersey silinir  sanıyor insanoğlu ama kandirmacadan başka birşey değil. Hicbirsey silinmiyor. Sadece ve sadece erteleniyor. Ve öyle bir an geliyor ki onca zaman içinde kendini kandırmış olduğunu anlıyorsun. Sonuç; hüsran. Başa dönüyorsun, geldiğin noktaya. Işte başladığım noktadayim şimdi. Herşeyi yeniden yaşamaya gücüm yok, ama yine de kaybettiğim ve belki de bir daha asla yakalayamacağım, yasayamayacagim yaşantıların hayalini kuruyorum. Geçmişi düşününce kafamda beliren tek bir cümle var: Herşey için çok geç.
Günlerdir yağmurlar yağıyor ruhuma. Hızını hiç kesmeden nasıl böyle aralıksız yağıyor anlayamıyorum. Aslında çok da Şaşmamak gerek. Ben üç saat boyunca nefes bile almadan aralıksız aglayabiliyorsam...
Kapattım gözlerimi. Bir daha açmamak ümidiyle. Herşey kararsın, aydınlık görmek de istemiyorum. Çok geniş, kocaman, uçsuz bucaksız bir denizdeyim. Turkuaz renkli. Küçücük bir saldayım ve sürüklenip gidiyorum. Deniz ve akıntı beni nereye sürükleyecek bilmiyorum. Merak da etmiyorum. Eskiden olsa yardım çağırmak için yollar arardım. Ne bileyim, helikopter geçse el, kol falan sallardım. Ya da yakınımdan bir gemi geçsin diye dua ederdim. Şimdiye sadece denizi seyre dalıyorum. Umutlar büyüterek sabrediyorum."
Benim mimlemek istediğim tek kişi sonik hanim. Onun cümlelerini merak ediyorum çünkü. O da şu ara yazmaya pek vakit ayiramiyor ama yine de ben mimlerim ve giderim:)