Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

30 Ağustos 2015 Pazar

Tam da bugün ...

Tam da bugün işte o gündür.
Tam 1 yıl önce bugün hayatımın akışı ters yöne kaymaya başladı. Biliyordum da yüzleşmek korkutucu geliyordu yine de. Ama işte senin korktuğunla Allah seni bir anda karşı karşıya bırakıyor. Yüzme bilmiyorken birden açık denizde tek başına kalıp çırpınarak ogrenmeye mecbur kalmak gibi düşün. Bir yıl önce bugün oglumla evi terk etmek zorunda kaldık. Bir yıl önce bu gece bilmedigimiz bir otel odasında geceyi geçirmek zorunda kaldık. Ödüm kopuyordu. Yanımda 17 aylık herseyden habersiz bebeğim. Ona belli etmemeye çalışarak ki farkında olduğundan adım gibi emindim; yabancı bir odada kaldık. Ailemden uzak, arkadaşlardan yardım istemeyecek kadar kendini güçlü sanan bir ben ve minicik oğlum. Izmir'den doneli bir saat olmuş, elimde daha açılmamış valizler,  duruma göz yuman acımasız başkaları,  kendi istedi hic acima ikisine de, başlarının  caresine baksinlar diye kulaklarımi çınlatanlar. Hergün düşünüyorum bu insanlar bunun vebalini nasil ödeyecekler. Bu yaz  başında diyordum ki, tamam çoktan unuttum. Acısı, öfkesi hafifledi ama o gün geldiğinde kalbim sizlayacak. Bunu kimseye belli etmemeliyim o gün, uzulmesinler diyordum. Hani bi deyim  var ya Allah bunu unutturacak acı vermesin derler. Bugünü unutturacak başka acı yaşadım gerçekten. Öyle ki bugün hiç mi hiç umrumda değil. Göğüs kafesimi sıkıştıran başka bir acı var çünkü. Ama yine diyorum ben. Allah'ım bunu da unutturacak başka acı vermesin inşallah. Oglum yanımda ya, sağlıklı ya...

28 Ağustos 2015 Cuma

Öyle ağırım ki kendime ...

Öyle doluyum,
Öyle ağır şeyler yaşadım ki...
Zaten zor zamanlar yaşamıştım üstüste. Tam azıcık huzur derken... Bu hakikaten "golden shot" oldu. 
Bir evladın yaşamaktan korktuğu ne varsa hepsini gördüm son 18 gün içinde. An an. Dakika dakika. Biliyor musunuz bazen gercekten zaman durabiliyormus.
 Durdu...
Burada çok sevdiğimi söylediğim yazlık ev, öyle bir acı yaşattı ki bana. Bir daha o eve gidemem sanırım. Gidemedim de zaten. 
Herşey nasıl birikti icimde, hayata dair umutlarım nasıl bir günde silindi gitti akıl alır gibi değil. Yasama yeniden dönmeye çalışıyorum. Yeni yeni tebessüm edebiliiyorum. Gulmeme hele ki kahkaha atmama daha çok var ama. Iyi ki oğlum var. Iyi ki hayatta kalmaya mecburum. Yoksa yaşadıklarımdan ötürü aklımı kacirmam işten değil. 
Ilerde belki anlatırım olanları.  Ama bu sayfayı açıp bişeyler yazmak bile büyük adım benim için ...

2 Ağustos 2015 Pazar

Sal gitsin mi?

Fazla kontrollü olmak iyi değil biliyorum. Son birkaç aydır yaptığım gibi kendine göz actirmamak, sürekli birkaç hamle sonrasını düşünerek hareket etmek, sonunda da paranoyak bir ruh haline bürünmek. Kendi haline bırakayim kendimi dedim. Nasılsa yogun bir dönemde değilim, en kötü ne olur dedim. Kötü birsey oldu mu? Bilmem ... Olmadı sanırım. Ancak Entropi yasası tüm gücüyle işledi hayatımda. Doğal akışına bıraktığım herşeyde alt-ust olma eğilimi sezmeye başladım. Demek ki kalbimi asla doğal şartlarda bir başına birakmamaliymisim. Olağan hali bozulmaya başlayabilirmis. Ve ben farkında bile olmayabilirmisim. Üniversitede ogrenciyken çok sert müzikler dinlerdim. Mezun olup hanim hanımcik öğretmen kız olunca kendime dedim ki; " aha, korktuğum şey olacak ve ben de birgün heavy metalden jazz dinlemeye evrilecegim." Oldu mu? Eh tam olarak değil. Yine okula Converse'le gittim uzun süre. Müzik zevkim de Radiohead, Depeche Mode tarafina kaymaya başladı. Halen de aynı çizgi de devam ediyor. Hala telefonumdan tüm parçaları silip yenilerini yüklerken "Weird fishes"a dokunmuyorum ve her dinleyisimde de farkinda olmadan gözlerimi kapatıyorum. Tüm hassasligimla gidiyorum geçmişe. Herzaman derim ki bir annenin çocuğuna yapacağı en büyük kötülük balık burcu olmasına sebep olmak. Hep güçlü durmaya çalışan bir balık olarak işim daha zordu daima. Bambaşka bir yerden görüyordum herşeyi. Bu da hayatımı zorlaştırıyordu dürüst olmak gerekirse. Profesyonel bir arkadaşım psikotik gen'e sahip olduğumdan emin olduğunu söylemişti. Yani normalden daha fazla bir farkındalık ve bu çoğu zaman rahatsız edici olabiliyormus. Ama bence artik o etkide değilim ve daha düzüm. Şimdi "bilmemek mutluluktur" mottosunu benimsedim. Öyle ki whatsapp'ta son görülme saatimi bile bu yüzden kapattım. Kimseyi bilmeyeyim,kimse de beni bilmesin diye. Bu en minimalize edilmiş örnek tabi. Geniş boyutta da faydasını görüyorum bu düşüncenin. 
Kendimi birakmak istiyorum. Yaşayıp göreyim bazı şeyleri, yine eskisi gibi duygusal olarak cesur olayım hatta yanımdakileri yureklendiren kisi olayim istiyorum. Fakat cok zor... Ne olursa olsun, uzaktan da olsa kalbimin kontrolünü bırakma lüksüm yok benim. Direkt olarak kendimi salma, bakalım görelim ne olacak diyebilme lüksüm yok. Ve bunun ömrümü kisalttigina bahse girerim...